Diziler hakkında bir çift lafım var

Televizyon seven, bu sektörde emek vermiş biri olarak özellikle son dönemde çıkan dizi projelerine karşı sessiz kalamayacağımı düşünerek bu yazıyı kaleme almak istedim.

Cast çalışmasından, prodüksiyonuna, teknik ekibinden yönetmenine kadar önemli bir çalışmanın eseri olan dizilerin geçtiğimiz yıllardan bu yana artışı, set ekiplerindeki yetersiz kalifiye eleman sıkıntısı sonunda ışık asistanının ışık şefi, yönetmen yardımcısının yönetmen, set çaycısının da cafe işletmecisi olmasına sebep oldu.

Peki bizim suçumuz nedir?

Türk toplumu olarak her ülkede olduğu gibi bir çok farklı zevkten insan bir arada yaşıyor olmamıza rağmen nedense belirli bir kesim dışında izlenmeyen, izlense bile bildindik senaryolarla uzun dönem devam etmeyen çalışmalara imza atılıyor. Tabii ki bu dizilerden hepsi kötü değil ancak bir %50 böyle olsa kabul edilebilir. Ancak durum hiç öyle değil!

Çevremdeki dostlar ile ne zaman diziler ve konuları hakkında konuşsam ilk söylenen şey; “Abi, bir diziyi 7-8 hafta bile izlemesem sonrasındaki ilk bölümde her şeyin nerede olduğunu biliyorum” ya da “Devamlı acı, devamlı keder, devamlı dert çeken insan görmekten sıkıldık. Zaten hayat acı bir de dizilerde devamlı ağlama ve keder sıktı artık!” oluyor.

Aslında haksız da değiller! Devamlı bilindik konular, devamlı acılı sahneler, devamlı her nedense burnu boktan kurtulmayan aileler ve problemleri dizilerin sıkça rastlanan konuları oluyorlar. Yüksek derecede rating kaygısı ile yapılan projeler böylece asla istenen derecede izlenme oranına yetişemiyor. Bu görüşe katılmayan arkadaşlar için bir kaç örnek;

Öyle Bir Geçer Zaman ki: Orta büyüklükte bir ailenin reisi olan Ali kaptan yaşından mıdır yoksa her iskelede bir sevgili olayını ciddiye aldığından mıdır anlamadım Caroline diye bir hanımla çıkagelir. Eşini ve çocuklarını aynen kapının önüne koyan Ali Kaptan Caroline ile evlenip “ben dünyanın en yakışıklı kaptanıyam” demeye başlar. Aile zor durumda kalır, balıkçı diye ağzından zor laf alınan bir adam çıkagelir. Ali kaptan psikopata bağlayıp eski eşine dünyayı dar eder, hayat kurmasına izin vermez. Sonucunda evin oğlu rockçı olur sapıtır, evin küçük kızı babası yaşında adamla evlenecem derken işi inada bindirip kardeşine varır falan derken olay yine dertler silsilesine dönüşür.

Kuzey Güney: Pusula yönü olarak koyulan bahtsız isimleri ile Kuzey ve Güney despot babaları ve içten pazarlıklı annelerinin gazıyla bir kaza yapar ama ihale Kuzeye kalır. Küçük yaşta hapse girmesi ile başlayan problemler çıktıktan sonra da devam eder. Çocuk nereye el atsa problem olur, bir kız ayarlayayım derken kız hamile taklidi yapar evlenmek zorunda kalır, bir kıza eli dokunur aşık olur kızın hayatı birbirine girer. Yine başka bir dert deryası dizi daha böylece dizi tarihindeki yerini alır.

Adını Feriha Koydum: Dar gelirli bir ailenin kızı olan Feriha burslu olarak özel bir üniversiteye gitmeye başlar. “Yahu kızım öyle okula girmişsin kafayı gömsene derslere” diye beklenirken kız gider kırıtır oradaki çocuklardan en playboy olanı da ona tav olur. Kız yediği nanenin farkına vardığında başlar kıçı başı oynamaya! Yok evimi söylemeyeyim, yok ben şöyle zenginim böyle zenginim derken kızın foyası ortaya çıkar. Annesi ekmek parasına koşturur, babası kapıcılık ile geçim derdini düşünürken kız aşığım ben yanıyorum der durur. Sonunda kızı verirler dengi birine o da manyak çıkar. Sonunda olan yine bizim halka olur.

Bu diziler sadece bu yazıyı yazarken kısa süre düşünmem sonunda aklıma gelenler oldu. Bunlar gibi daha bir sürü dizi var çevremizde ve yalan söylemeyin onları siz de izliyorsunuz. Peki bu dizi yapımcıları neden daha kreatif fikirlere ya da bu fikirleri yaratacak insanlara yatırım yapmıyorlar. Dikkat ederseniz izlediğimiz dizilerin hep belirlenmiş kalıpları var. Örneğin;

Zengin adamla fakir kızın buluşma kalıbı: Kızın durumu içler acısıdır. Güzeldir, seksidir, elbisesinin omuzu açılsa delirebileceğiniz güzelliktedir ama fakirdir. Zengin ailenin çocuğu alpcankun isimli genç ise ukala, o kızdan bu kıza gezen bir tiptir. Bir şekilde bu ikili buluşur, konuşur ama bir şekilde bölümler boyu bir araya gelemez biz de mel mel izleriz.

Aile Dramı Kalıbı: Bir aile vardır, ama öyle böyle değil! Nasıl bir bahtsız bedevilik varsa ellerini attıkları yeri kuruturlar. Aileden biri işe girse bile tecavüze uğrama şansı, kısa sürede atılma durumu söz konusu olur. Evin annesi’nin ayağı kaysa kangren olur o derece bahtsız bir ailedir. Bu da her zaman çok tutar.

Zengin Aileler Savaşı Kalıbı: İki zengin aile vardır ama çok zengin! Buzlu badem kalıbında aileler yani ve arabaları falan bizim hayat boyu çok zor alabileceğimiz arabalardır. Süt banyosu yaparlar, mutlaka golf oynarlar, holdingten aşağı işleri yoktur ve tek problemleri diğer rakip aile ve onlarla aralarındaki rekabettir. Genelde bu kalıpta Zengin ailelerin çocukları birbirlerini sevebilir ama evlenemezler, birbirini sevmeyen ailelerden biri daha dürüst olup diğer aile başta çok paralıyken sonraki bölümlerde parasız duruma düşebilir ve dürüstlük hep kazanır mesajı verilebilir. Elastik bir kalıptır.

Yalnız bu kalıpların tek bir ortak özelliği bulunur. Hepsinde asla yaratıcılığa yer yoktur. 3. bölümde ölen adamı 15. bölümde “aslında ölmedim tabutun içine tesisat taktırmıştım o biçim yaşadım hadi bakalım buralar benim” derken görebilirsiniz. Asla bir bölümün sonunda diğer bölüm ne olacak korkusuna kapılmazsınız. Yani sakindir bizim diziler, öyle Lost gibi falan size sonraki bölümünde süprizler sunmaz. Öyle oturup çayı koyup, ele örgüyü alıp izlemeliktir. İşte bu yüzden bizim dizi sektörümüz dizileri 90 dakika değil de 180 dakika çekse bile şaşırmayın. Sadece rating kaygısı ve prodüksiyonu pahalıya satmak için yapılan bu basmakalıp işlere dur demedikçe herşey aynı devam eder durur. Yine o kız çocuğa aşık, o zengin aile aynen buzlu bademe devam, cenabet aile ise dertlenir ağlar durur.

Kendinize bir bakın! Siz bunu hak ediyor musunuz?

Sevgiler  

Tagged : / / / /

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir