Kalkan Tatilimiz – Mavi ve Huzur

Merhaba! Geçtiğimiz aylarda yoğun geçen iş trafiği ve Evrenimle olan gurbet yollarından sonra artık bir tatili hakkettiğimizi düşünerek plan yapmaya başlamıştık. Ama bu plan nedense yine o kadar küçük bir zaman aralığında yapıldı ki inanamazsınız. Evrenimin şehrime dönmesi sebebiyle ev taşıma telaşı, temsil ettiğim markaların etkinlikleri vs. derken bir türlü iki kafa bir araya gelip adam akıllı araştırma yapamadık.

Allahtan tatile gideceğimiz haftanın bir kaç gün öncesinde arkadaşım Genco daha önce bir kaç kez gittikleri Kalkanda bulunan oteli önerdi de problemimiz çözülmüş oldu. Hemen rezervasyonlar, uçak bileti arayışları vs. derken sonucunda bulunamayan uçak biletleri ile yolculuk otobüs ulaşımıyla yapılmaya karar verildi. Prenses ile yola koyulduk ve Nilüfer Turizm ile yolculuğa çıktık. 12 saatlik yolculuk süresince pek memnun kaldık diyemeyiz ama bir şekilde ulaştığımıza seviniyorduk. Geçen yıl yaptığımız tatile dair blog yazımı okuyanlar bililer. Olymposta başlayan tatilimiz Kaşa aşık olmamız sebebiyle orada son bulmuştu. Bu sene ise tercih ettiğimiz yer Kaşa 26 km uzaklıkta olduğu için doğa güzelliği açısından bir farkı olmayacağı düşüncesindeydik.

Otogardan taksiyle kalacağımız otele ilerlerken dikkatimi çeken ilk şey merkezden kalacağımız yere giderken yolun bir yerden sonra toprak ve patika olarak devam etmesi olmuştu. Otel dediğime bakmayın. Caretta Butik Hotel Kalkana yıllarını vermiş Gönül teyzenin sahibi olduğu muhteşem bir mekan ve Kalkan isimli bu cennet köşesinin denize sıfır olan tek tatil tesisi. Daha doğrusu bu koyda bulunan diğer tüm tesislerin odaları tepelere doğru konuşlanmış durumda olmasından dolayı denize inmek için yürümeniz gerekiyor. Otele geldiğimizde bize tatilimiz boyunca her konuda yardımcı olan Firuze, Ramazan ve Ronnie kısacası otelin ekibi karşıladı. Odamız otelin Beach Club bölümünün hemen üstündeki alt teras odalarından biriydi. Kısa bir süre hazırlanmasını bekledikten sonra odamıza geçtik. 13 odalı bu otelin en güzel özelliklerinden biri alt teras odalarının geniş bir balkonunun olması ve bu balkonun önü kapanmayacak şekilde panoramik olarak Kalkana bakmasıydı. Odanın içi ise gayet yeterliydi. Hatta gitmeyi düşünenler için minik bir detay olarak belirtmeliyim ki denize bakan bu terasta size özel bir de hamak bulunuyor. Yani kısacası odadan havlunuzu alıp 15-20 adım sonra şezlongunuza koyup oradan da maviye ulaşabiliyorsunuz.

Bize öyle yaptık. Eşyalarımızı yerleştirip kısa sürede hazırlanıp kendimizi maviye attık. Bu arada mavi derken bir saniye bile düşünmüyorum. Çünkü gidenler bilecektir, Kalkan hem su altı hem de doğasıyla inanılmaz bir yer. Hani karadenizin yeşili derler ya, burasının da mavisini görmelisiniz. Otelin Beach Club bölümü tüm Kalkan ziyaretçilerine açık ve ücretsiz. Kalkan merkezde bulunan marinadan kalkan ücretsiz tekne ile gün boyunca ulaşabiliyor ve gününüzü burada geçirip akşam en son 18:00’de aynı şekilde dönebiliyorsunuz. Ayrıca burada geçirdiğiniz süre boyunca geniş menüsüyle restoranından faydalanabiliyorsunuz. (Hayır biz baya bir faydalandık o bakımdan)

Akşamlarından bahsetmek gerekirse;
Kalkan küçük bir kasaba aslında, hatta Kaş ile karşılaştırıldığında yarısı kadar diyebiliriz. Son yıllarda özellikler Alman ve İngiliz Turistlerin yoğun olarak ziyaret ettiği bu tatil beldesinin çarşısı benim inanılmaz hoşuma gitti. Neden derseniz bundan 3 yıl önce eşimle gittiğimiz Fransa’nın Nice kentinde çok keyifli minik restoranlar yan yana dizilmiş şekildeydi. Hiçbiri diğerini işine karışmıyor hatta birbirleriyle yardımlaşıyorlardı. Kalkanda buna benzer bir yapı oluşturulmuş. Belki sahil boyunca çok fazla mekan yok ancak tasarımları, çaldıkları müzikler, servis kaliteleri ve fiyatları muhteşemdi. Tabii mekanların hepsini ziyaret etmek, kendilerine has lezzetleri test etmek pek mümkün olmadı ama bir mekana dıştan baktığınızda kalitesini belli eder ya işte buradaki mekanların hepsi kalitelerini belli ediyorlardı. Bu mekanlardan 3 tanesini ziyaret etmek mümkün oldu. Tatilimizin ikinci gününü akşamı akşam yemeği için tercih ettiğimiz mekan “İLYADA” isimli bir restoran oldu. Marinanın yanında başlayan ve sahil boyunca devam eden mekanlardan biri olan ilyada geniş menüsü, farklı lezzetleri ve taze balıklarıyla bizi mest etti diyebilirim. Arkadaşım Genco’nun tavsiyesiyle gittiğimiz mekanda yemek boyunca servisin ağır olması bizi rahatsız etti. Ancak bunun sebebini kısa bir süre sonra bize servis veren garsonumuz açıkladı. Mekanların bir çoğu günlük gıda maddelerini olduğunca sağlıklı bir şekilde muhafaza etmek ve müşterilerine sunmak için ellerinde hazır yapılmış yiyecek bulunmuyor. Siz herhangi bir yemeği sipariş ettiğinizde ise mutfak o anda çalışmaya başlayıp size özel olarak yemeği hazırlıyor. Haliyle normalde farklı şehirlerde aldığınız servise göre biraz daha fazla bekliyorsunuz ancak kesinlikle beklediğinize pişman olmuyorsunuz. Biz bunu ilk bu mekanda sonrasında ise kaldığımız otelin mutfağında gördük ve hak verdik. Ayrıca bu bekleme süresi alıştıktan sonra rahatsız etmiyor ve hatta sonucunda taze taze hazırlanmış yiyecekleri tüketeceğinizi bildiğiniz için sizi daha da iştahlandırıyor. Biz eşimle öncelikle minik başlangıçlarla başlamayı tercih ettik. Kalamar, minik bir salata ve diğerleri. Ardından ise eşim Kağıtta levrek ben ise adını hatırlamadığım balığı sipariş ettim. Yanında da bize göre balığın en çok uyduğu içecek olan Yeni Rakı!
Keyifli bir yemek ve güzel bir hizmet sonrasında biraz gezmeye başladık.

Minik kasabanın minik bir çarşısı vardı ama çok güzel renklerle ve güzel şekilde planlanmıştı. Cam ürünleri, özel toprak tasarımlar, tahta dekorasyon ürün atölyeleri ve daha bir sürü güzel yer bu çarşı içinde bulunuyor. Tabi her tatil yöresinin vazgeçilmezlerinden hediyelik eşya dükkanları. Buradaki ilgimi çeken en önemli şey osmanlı figürleri ile akşamlacı canlı olarak boyanan ve sonra pişmeye giden tabaklar oldu. Ancak sizde tahmin edeceksinizdir ki o tabakları alıp bavullarla ya da elde getirirken kırılınca insanın içine çok fena oturuyor. O bakımdan bu seferlik öyle şeylere pek bakmamaya çalıştık. Gezdiğimiz bir başka mekan ise AKIN isimli art store oldu. Özellikle tabelasındaki mozik camdan yapılmış kedisi ve içerideki ilgi çekici eserler ile bizim aklımızı biraz başımızdan aldı. 2 katlı bu mekanda cam ürünler, biblo, tablolar el yapımı kolye vb. gibi bir çok el yapımı ürün bulunuyor. Özellikle burada beni kendine hayran bırakan ise İstanbul’dan gelmiş olan bir tabloydu. Tabi buradan da koşarak uzaklaştık.

Kalkan’da gece hayatı bizim gördüğümüz kadarıyla pek hareketli değil! Daha doğrusu bir kaç mekan dışında gece kulübü olabilecek yer yok. Gece kulübü dışındaki mekanlar ise genelde Pub ya da çok yüksek sesli mekanlar değiller. Çarşı içerisinde ise bize en keyifli gelen yer Yalı Pub oldu. Rock müzik çalan, genelde bira içip çerez eşliğinde sohbet edebileceğiniz hoş mekanlardan biriydi. Hatta dev ekranlarında biraz da maç izlemedim desem yalan olur. Peki Kalkana gidince çevrede neler yapabiliriz derseniz biraz da ondan bahsedeyim.

Kalkan konumu itibariyle Fethiye, Kaş, Kekova ve Demre’ye yakın bir konumda bulunuyor. Eğer farklı bir tatil yöresine geçmek isterseniz bu noktalar seçilebilir. Ancak Kalkan’da kalıp çevrede gezilebilecek nokta arıyorsanız o zaman aşağıdaki yerleri gezmenizi tavsiye ederim.

Kaputaş Plajı:
Kalkan merkeze 5-6 km uzaklıkta olan Kaputaş Plajı muhteşem kumsalı ve masmavi denizi ile görenleri kendine aşık ediyor. Biz gittiğimizde biraz dalga vardı ancak o haliyle bile inanılmaz güzel ve eğlenceli bir yer olduğunu söylemek isterim.

Patara Plajı:
18 Km uzunluğundaki kumsalı ve bildiğim kadarıyla Türkiye’nin en uzun plajı olma ünvanına sahip olan Patara Likya medeniyetinin başkentinde bulunmaktadır. Yakınlarında antik bir kente de sahip olan yeri ziyaret etmedim ancak doğası ve denizinin çok güzel olduğunu bir çok kişiden dinledim. Buraya gitmek için Kalkan merkezinden günün belirli saatlerinde servislerin olması yanında özel tur şirketlerin programlı olarak uğradıkları noktalardan biridir. Ancak Kalkanda aldığım bilgiye göre denizin dalgalı olduğu günlerde Patara plajının denizi daha fazla dalgalı oluyor. Hani gidersiniz ve sonra Ahh Murat yaktın bizi dersiniz diye belirtmek istedim.

Kekova:
Kalkan’dan ortalama 70 km uzaklıkta olan Kekova küçük ama çok şirin bir yerleşim yeri. Geçen yıl Kaş seyahatimiz sırasında ziyaret ettiğimiz Kekova genelde tekne ve kano turlarının başlangıç noktası olarak kullanılıyor. Oradan hareketle batık şehir, üçağız, akvaryum koyu ve inönü koyu gibi noktaları gezebilirsiniz. Kesinlikle atlanmaması gereken bir nokta olduğunu belirtmek isterim.

Bu noktaların dışında eğer “Biz kafamıza göre gezmek istersek ne yapacağız?” derseniz o zaman Kalkan içinden araba kiralayıp yol boyunca koylara ve plajlara gitmek ya da scooter kiralayıp gezmek mümkün. Ayrıca bunların hiçbirini yapmak istemezseniz bile servisler ile bir çok noktaya gitmek ve dönmek mümkün. Mesela biz dönmemizden bir gün önce araba kiralayarak Demre’ye kadar gittik. Yol üzerinde bir çok koyda mola verip serinledik. Köy halkının açtığı minik bir mekanda gözleme ayran yedik ve akşam Kaş’ın en üst noktasından kenti izleyip turumuzu tamamladık.

İşte bir gezi daha böyle bitti. Biz çok eğlendik ve dinlendik. Güzel insanlarla tanışıp dostluklar kurduk. Yazımın sonuna eğer bir gün bu güzel yere giderseniz konaklamak ve yemek içmek için ziyaret ettiğimiz yerlerin iletişim bilgilerini ekliyorum. Ayrıca geziden seçtiğim bazı fotoğrafları aşağıdaki galeri üzerinden inceleyebilirsiniz.

Sevgiler

Aubergine Restaurant – http://www.kalkanaubergine.com/

Tel: 0090 242 844 3332

İlyada Restaurant – http://www.ilyadarestaurant.com/
Tel: 0090 242 844 3157 – GSM: 0090 533 748 6421

Galeri Akın – http://www.galeriakin.com/
Tel: 0090 242 844 2910

Tagged : / / / / / / / /

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir